HAYATIMIN FİLMLERİ #26.A Clockwork Orange#


26. A Clockwork Orange (1971)
Yönetmen: Stanley Kubrick
Oyuncular: Malcolm McDowell , Patrick Magee , Michael Bates.
Imdb notu: 8.5

Bana göre dünyanın gelmiş geçmiş en iyi yönetmeni Stanley Kubrick'in toplumsal bilimkurgu masalı "A Clockwork Orange", sinema tarihinin en tartışmalı filmlerinden. Anthony Burgess'in 1959'da yayınlandığında, beğeni ve antipati karışımı tepkiler alan ve uzun süre filme çekilemeyeceğine inanılan romanından sinemaya uyarlanan film, İngiltere'de ilk gösterimindeki tepkilerden sonra apar topar vizyondan kaldırılmış ve tekrar gösterime girmek için 30 sene beklemek zorunda kalmıştı. 

Bebek yüzlü, zeki suçlu Alex enerjisini pornografiden, Beethoven'dan ve lideri olduğu melon şapkalı, baştan aşağı beyaz giyimli "Droogs" çetesinden almaktadır. Rusça ile deforme bir İngiliz İngilizcesi karışımı farklı bir argo dil kullanan çete üyeleri, aşırı şiddet içeren saldırıları ile kentin huzurunu bozmaktadır. Filmin ilk 20 dakikalık bölümünün en rahatsız edici sahnesi, Alex'in ilerde düşeceği çaresiz durumlarda sürekli gözlerinin önüne gelecek olan sahnedir. Çete üyeleri lüks bir eve girerek, kocayı sakatlar ve karısına tecavüz ederken "Singing in the rain" 'i anırarak söylerken garip çizmelerinin şiddetli darbelerini de şarkının ritmine göre ayarlar. Frank Sinatra 'nın normalde insanın içini huzurla dolduran şarkısı "Singing in the rain" 'in bu filmdeki kullanılış tarzı, masum öğeleri şiddet eylemlerinde kullanarak çarpıcı bir tezat yaratma gibi orjinal bir fikir barındırır. Kubrick, bu eziyet sahnesini Alex kadının tulumunu keserken bitirmesine rağmen tecavüzün hafızalarda özellikle tiksindirici olarak yer etmesi hayli ilginçtir. Benzer derecede rahatsız edici bir başka tecavüz sahnesi de 2002 yapımı "Irreversible" filminde mevcuttur ama orada aynı etkiyi yakalamak, tek çekim 9 dakikalık bir sahne ile herşeyi seyircinin gözüne sokarak ancak mümkün olmuştur.


Toplumun ikiyüzlülüğünün, çürüyüşünün ve sadizminin bu sert anlatımında, Alex'in yakalandıktan sonraki ceza günlerinde kendini gösteren kurumsallaşmış vahşilik, onu korkak bir kurbana dönüştüren rehabilitasyon süreci de en az Droogs'un işlediği suçlar kadar korkunç ve kışkırtıcıdır. Hapisten çıkmanın yolunu bulduğunu düşünen Alex, politikacıların seçim propagandası olarak kullandıkları deneysel bir terapiye gönüllü olur. Gözleri tümüyle açık kalacak şekilde bağlanmış olarak şiddet eğilimlerini bastıran ama temel insanlığını da elinden alan korkunç bir uygulamaya maruz bırakılır. Kötülük yapma kabiliyetinden yoksun bırakılan Alex, zayıf bir bireye dönüşür. Özgür dünyaya döndüğünde başına gelenler sinir bozucudur. 

Kubrick'in uzak olmayan bir gelecekle ilgili tasarımı, bazı detaylarda komik denebilecek kadar demode, filmin gösterime girdiğinde yoğun şekilde eleştirilmesine yol açan şiddet de günümüzün kaba ve dünyevi standartlarına göre hayli ihtiyatlıydı. Çılgın müzikleriyle de şaşırtıcı olan film, hala insanın üstünde bizzat bu filmden türeyen bir çok devamından çok daha büyük etkiler bırakıyor.

İnsan, kötüyü seçme yetisinden mahrum bırakılırsa ister istemez iyi olur mu? sorusunun cevabını arayan filmin aynı zamanda Dolby'nin ilk kez kullanıldığı film olma özelliği de var. Gösterime girdiği yıllarda yarattığı sansasyonun temelinde fiziksel şiddetten ziyade, ideolojik kaygılar yatmaktaydı. Film, bunca hengameye rağmen 1972 Akademi Ödülleri'nde 4 dalda aday gösterilmekten de geri kalmamıştı.


Otomatik Portakal 'ın orijinal ismi "Clockwork Orange", İngilizce' deki "Queer as a  clockwork orange" deyiminden geliyor. Görülebilecek en tuhaf  davranışları sergileyen ve başkaları tarafından yönlendirilen kişi anlamında kullanılan bir deyim bu. Türkçe çevrimi  "Otomatik Portakal" sanırım en başarılı film ismi çevirilerinden biridir. İnsanlar Aziz Üstel denince genellikle kötü talk showlar veya Galatasaray'daki yöneticilik yıllarını hatırlar ama filmin uyarlandığı romanı Türkçe'ye çeviren ve bu orjinal ismi bulan kendisidir.

Dünyaca ünlü film eleştirmeni Roger Ebert, Kubrick'i bu film ile sadist bir insanı kahramanlaştırmakla suçlar. İddiasını savunuşu da oldukça öğretici;  "Alex dışındaki her şey, yakındaki objelerin geniş açı lenslerle çekilmesiyle bozulmuş bir görüntüye sahipmiş gibi gösterilmiş ancak Alex çekilirken ya normal odaklı lensler kullanılmış, ya da Alex geniş açının tam ortasına konulmuş ki sadece o normal çıksın. Bu da genel olarak sadece Alex'in normal olduğu izlenimini veriyor seyirciye."

Filmin içerdiği (o döneme göre) aşırı şiddet hakkında sorulan soruları Kubrick şöyle cevaplar; "Alex’in zorbalığına gerekli ağırlığı vermek çok önemliydi, yoksa hükümetin ona yaptıkları karşısında ahlaki bir karmaşa yaşanabilirdi. Alex daha az kötü bir karakter olsaydı, izleyenler ona bu psikolojik ıslah uygulanmamalıydı, bu korkunç bir şey, hem zaten Alex o kadar da kötü değildi diyebilirlerdi. Öte yandan, onu bu kadar zalim şeyler yaparken gördüğünüz halde, hükümetin Alex’i iyi biri yapmak için onu insanlıktan uzaklaştırmasının büyük bir kötülük olduğunu fark ediyorsunuz. İşte ben ancak o zaman kitabın anlatmak istediğini net bir şekilde verebildiğimi düşünüyorum. En önemli şey, insanların iyi ya da kötü olmayı seçme şanslarının olması. Kişiyi bu seçim hakkından yoksun bırakmak, onu insanlıktan çıkartıp otomatik bir portakala dönüştürmektir."                                          
Stanley Kubrick

"Ne çekeceğinizi bilmeden önce onu nasıl çekeceğinizi düşünmek her zaman baştan çıkarıcıdır, ama çoğunlukla sadece zaman kaybıdır."


Kubrick, başrol için Malcolm McDowell 'dan başka kimler adaydı sorusuna şu cevabı veriyor: "Başka aday yoktu. Kitabın üçüncü ya da dördüncü bölümünü ilk okuyuşumdan itibaren aklımda sadece McDowell vardı. Onun yeteneğinde bir aktörü kolay bulamıyorsunuz. Bir aktörün karşısına da kurgunun en şaşırtıcı, en keyifli icatlarından biri olan Alex gibi bir karakteri oynama fırsatı kolay kolay çıkmaz. Alex, sevmeyeceğiniz, korkacağınız, fakat yine de dünyasına kolaylıkla girip kendinizi bir anda olaylara onun bakış açısından bakarken bulabileceğiniz bir karakter. Bunun nasıl sağlandığını açıklamak kolay değil, ama kesinlikle karakterin samimiyeti, zekası ve diğer karakterlerin onlar kadar baskın insanlar olmaması, hatta bir anlamda onlardan daha kötü insanlar olmasıyla ilgili."

Kubrick’in sevdiğim özelliklerinden biri de satranç aşkı. Çoğu filminin çekimlerinde oyuncularla sabahlara kadar satranç oynadığı söylenir. Sinemaya girmeden önceki dönemlerinde, Washington Square altıncı caddede sokak lambalarının yanındaki beton satranç masalarında yerini alır, tıpkı onun gibi oraya her gün gelen ve on iki saat boyunca satranç tahtasının başında oturup sadece yemek yemek için ara veren müdavimler ile para karşılığında oyunlar oynarmış. O zamanlardan tanıdığı bazı satranç ustaları yönetmenin oyun gücünü şöyle değerlendiriyorlar: "Yarı çaylaktı, parlak fakat değersiz. Daha düşük seviyeli çaylakları tuzağa düşürüp, mümkün olan en hızlı şekilde kazanmayı ve paralarını alıp bir sonraki müşteriye yönelmesini garanti altına alan numaralarla dolu oyunlar oynardı."


Stanley Kubrick ’in detaylara olan öfkeli, hatta kimilerine göre zorlayıcı dikkati hakkındaki hikayeler meşhurdur. Sinema tarihinde en fazla çekim tekrarının yapıldığı sahne, 127 tekrarla The Shining filminde Shelly Duvall'ın bir sahnesi olarak bilinir. Otomatik Portakal filminde sadece 5 dakika gözüken Clive Francis, oynadığı sahneyi şöyle anlatır: “Alex hapishaneden henüz çıkmış dört yıl sonra evin, annesiyle babasının yanına dönmüştür. Evde bir yabancıyla yani benle karşılaşır. Annesi ve babası eve kiracı alıp, onu Alex’in odasına yerleştirmişlerdir. Alex benim odasından çıkmamı ister, fakat benim buna niyetim yoktur. Sahne bu. Bu sahne için iki hafta prova yaptık. Kubrick aradığı apartman dairesini bulabilmek için bütün Londra’yı gezdi. En sonunda Elstree’de aradığı daireyi buldu. Daireyi kiralayıp parasını ödedi ve içindeki çifti evden gönderdi. Tasarımcılarıyla birlikte daireyi yaklaşık 5 bin pounda mal olan futuristik, pejmürde mobilyalarla döşedi. Çekimler bittikten sonra daire restore edilerek eski haline getirildi ve çifte geri teslim edildi. Derken Kubrick’ten bir telefon geldi. İki yakın planı yeniden çekmek istiyordu. Elstree’deki daireye tekrar gittik. Çifte tekrar para ödenip evden gönderildi ve Kubrick daireyi bir defa daha baştan dekore etti. Herhalde o çift , filmin nihayet gösterime girdiğini duyunca rahatlamıştır" :)


Önceki Filmlerim: 27.A Fistful of Dollars , 28.K-Pax , 29.Her Şey Çok Güzel Olacak30. Rain Man31.Old Boy , 32.Sleeping with the Enemy , 33.First Blood , 34.The Deer Hunter , 35.Saving Private Ryan , 36.Die Hard , 37.The Prestige , 38.Jerry Maguire , 39.Duvara Karşı , 40.The Ring , 41.Ip Man , 42.Unforgiven , 43.Issız Adam , 44.Dead Man Walking , 45.Atonement , 46.The Pianist , 47.The Shining , 48.Run Lola Run , 49.The Others , 50.Enemy at the Gates

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FELİPE MELO RÖPORTAJI

Djiehoua: Futbol Canavarı

HAYATIMIN FİLMLERİ #41.Ip Man#

HAYATIMIN FİLMLERİ #46.The Pianist#

Şampiyonlar Ligi 3.torba aşkına

Transferdeki akıl durgunluğunun son adımı: Engin Baytar

HAYATIMIN FİLMLERİ #30.Rain Man#

35'lik Cris ve Cruzeiro 2003

HAYATIMIN FİLMLERİ #31.Old Boy#

SPOR TARİHİNİN EN BÜYÜK 10 AYARI